TUTUKLAMA KARARI, ŞARTLARI VE SULH CEZA HAKİMİNİN TAKDİR YETKİSİ

TUTUKLAMA KARARI, ŞARTLARI VE SULH CEZA HAKİMİNİN TAKDİR YETKİSİ
TUTUKLAMA KARARI, ŞARTLARI VE SULH CEZA HAKİMİNİN TAKDİR YETKİSİ

TUTUKLAMA KARARI, ŞARTLARI VE SULH CEZA HAKİMİNİN TAKDİR YETKİSİ

TUTUKLAMA KARARI, ŞARTLARI VE SULH CEZA HAKİMİNİN TAKDİR YETKİSİ

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle birlikte, “tutuklama” bir koruma tedbiri olarak düzenlenmiş ve tutuklama kararı verilebilmesi için gerekli koşullar ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Tutuklama, soruşturma evresinde delillerin toplanabilmesi, şüphelinin başka kişilere baskı kurmasının engellenmesi veya delillerin karartılması ihtimalinin ortadan kaldırılması ve muhtemel bir mahkûmiyet hükmünün infazının sağlanması amacıyla getirilmiş bir koruma tedbiridir. Kanun koyucu, kişiye yüklediği külfetin ağırlığı sebebiyle tutuklama tedbirini, başvurulabilecek son koruma tedbiri olarak düzenlemiş, bu anlamda tedbirin istisnai özelliğini vurgulamıştır.

Çalışmamızda soruşturma evresi, soruşturma süjeleri ve koruma tedbirleri hakkında genel bilgiler verdikten sonra tutuklama şartları, tutuklama kararı, sulh ceza hakiminin bu aşamadaki takdir yetkisi ve özellikle Cumhuriyet savcısının istemiyle bağlı olup olmadığı meselesi üzerinde durulacaktır.

1. SORUŞTURMA

1.1. Soruşturma Kavramı

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 2. maddesinde, soruşturma aşaması, “iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi” ifade ettiği belirtilmiştir. Bu anlamda soruşturma, suç şüphesinin öğrenilmesi anından, iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi ifade etmektedir. Soruşturma kavramı sözlükte ise “bir sorunu açıklığa kavuşturmak amacıyla bir idari veya adli makamın yönettiği, ilgililerden ve tanıklardan bilgi toplama, konuyu inceleme işi, tahkik, tahkikat” şeklinde tanımlanmaktadır. Soruşturma evresinde, maddi gerçeğe ulaşma amacıyla suç iddiasına ilişkin deliller toplanır ve toplanan deliller neticesinde kovuşturma evresine geçilip geçilmeyeceğine karar verilir. Bir başka ifadeyle soruşturma evresinin iki temel amacı vardır. Birinci amaç, iddianame düzenlenmesi için yeterli bir şüphenin bulunup bulunmadığının tespiti, ikinci amaç ise kovuşturma evresinin sağlıklı icra edilebilmesi için gerekli hazırlık işlemlerini yapmaktır. Delilleri toplama ve maddi gerçeğe ulaşma görevi ise Cumhuriyet savcısındadır. Bu anlamda soruşturma evresinin asıl sahibi Cumhuriyet savcısıdır. Bir hâkim kararına ihtiyaç duyulan haller dışında, soruşturma evresindeki işlemleri yapma görev ve yetkisi Cumhuriyet savcısındadır. Cumhuriyet savcısı bu görevi, bizzat yapmak zorunda olmayıp, emrindeki kolluk marifetiyle de yapabilecektir.

Soruşturma evresinde hâkim kararına ihtiyaç duyulan gözlem altına alma, tutuklama, adli kontrol, el koyma ve arama gibi ceza muhakemesi işlemleri için yetkili merci sulh ceza hakimidir. Bunun yanı sıra çalışmamızın devamında detaylıca bahsedeceğimiz üzere, sulh ceza hâkimi bazı hallerde durumlarda Cumhuriyet savcısı yetkilerine de sahip bulunabilmektedir. Ancak bu durum, istisnai hallerde söz konusu olmakta, Cumhuriyet savcısının soruşturma evresinin asıl sahibi olduğu gerçeğini değiştirmemektedir.

1.2. Soruşturma Evresinin Özellikleri Nelerdir?

1.2.1. Soruşturma Evresinin Gizliliği

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 157. maddesinde “Kanunun başka hüküm koyduğu haller saklı kalmak ve savunma haklarına zarar vermemek koşuluyla soruşturma evresindeki usul işlemleri gizlidir” hükmüne yer verilerek, soruşturma evresinde kural olarak gizlilik ilkesinin benimsendiği vurgulanmıştır.

1.2.2. Soruşturmanın Yazılılığı

    Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 169/2. maddesinde “Her soruşturma işlemi tutanağa bağlanır. Tutanak, adli kolluk görevlisi, Cumhuriyet savcısı veya sulh ceza hâkimi ile hazır bulunan zabıt katibi tarafından imza edilir.” hükmüne yer verilmiş, böylelikle soruşturma evresinde yapılacak muhakeme işlemlerinin yazılı şekilde yapılması gerektiği ifade edilmiştir.

    1.2.3. Soruşturmanın Dağınıklığı

      Soruşturma evresini idare etme görevi suçun işlendiği yer Cumhuriyet Başsavcılığına aittir. Başsavcı, soruşturma işlemlerini bizzat yapabileceği gibi,  bu işlemleri bir ya da birden fazla savcı aracılığıyla da yaptırabilir. Bir başka anlatımla, soruşturma evresinde ceza muhakemesi işlemleri, ayrı zamanlarda, ayrı kişilerce ve ayrı yerlerde yapılabilmektedir.

      1.2.4. Soruşturmanın Kurala Bağlı Olmayışı

      Gerek savcılık gerekse kolluk görevlileri, suç şüphesinin varlığına ilişkin gerekli araştırma ve soruşturma işlemlerini yaparken takdir yetkisine sahip olup, önceden belirlenmiş kurallarla sınırlandırılmış değillerdir. Ancak belirtmek gerekir ki bu takdir yetkisi, hukuka aykırı yöntemlerle delil elde etmeyi meşru kılmamaktadır.

      2. SORUŞTURMA İŞLEMLERİ

      2.1. Cumhuriyet Savcısının Soruşturma Evresindeki Görev ve Yetkileri

      Soruşturma evresinin asıl sahibinin Cumhuriyet savcısı olduğunu yukarıda ifade etmiştik. Bir suç şüphesine ilişkin ilk usul işlemlerini adli kolluk yapmış olsa dahi, soruşturmayı yürütme yetkisi açısından asli yetkili Cumhuriyet başsavcılığıdır. Cumhuriyet savcısı, bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar (CMK 160/1). Bu amaçla Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür (CMK 160/2). Bu aşamada Cumhuriyet savcısı, ihtiyaç duyduğu bilgi ve belgeleri bütün kamu görevlilerinden isteyebilecektir (CMK 161/1). Cumhuriyet savcıları, yargı çevreleri dışında bir adli işlem yapmak zorunluluğu ortaya çıktığında, o yer Cumhuriyet savcısına söz konusu işlemi yapması için yazılı veya sözlü talimat yazarak, işlemi yaptırabilecektir (CMK 161/1). Yetkili olduğu yargı çevresinin dışına çıkarak işlemi bizzat yapmasına olanak yoktur.

      2.2. Sulh Ceza Hakiminin Soruşturma Evresindeki Görev ve Yetkileri

      Soruşturma evresinde gerekli hâkim kararlarını vermek ve diğer bazı görevleri yerine getirmek amacıyla 2014 yılında 6545 sayılı Kanun’la sulh ceza hakimliği makamı oluşturulmuştur. Cumhuriyet savcısı, ancak hâkim tarafından yapılabilecek olan bir soruşturma işlemine gerek görürse, istemlerini bu işlemin yapılacağı yerin sulh ceza hâkimine bildirir. Sulh ceza hâkimi istenilen işlem hakkında, kanuna uygun olup olmadığını inceleyerek karar verir ve gereğini yerine getirir (CMK 162/1). Dikkat edilirse kanun metni, Cumhuriyet savcısının istemini “işlemin yapılacağı yerin sulh ceza hakimine” yapması gerektiğini ifade etmiştir. Dolayısıyla yapılması istenen işlemin konusu, Cumhuriyet savcısının yetki alanı dışında başka bir yerde ise, istem o yer sulh ceza hakimliğinden yapılacaktır.

      2.2.1. Sulh Ceza Hakimliğinden Karar Alınması Gereken Haller

      Ceza Muhakemesi Kanunu madde 74 uyarınca, soruşturma evresinde şüphelinin gözlem altına alınması gerekiyor ise Cumhuriyet savcısının bu kararı hâkimden talep etmesi gerekmektedir. Fiili işlediği yolunda kuvvetli şüpheler bulunan şüpheli veya sanığın akıl hastası olup olmadığını, akıl hastası ise ne zamandan beri hasta olduğunu ve bunun, kişinin davranışları üzerindeki etkilerini saptamak için; uzman hekimin önerisi üzerine, Cumhuriyet savcısının ve müdafiin dinlenmesinden sonra resmî bir sağlık kurumunda gözlem altına alınmasına, soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından karar verilebilir (CMK 74/1).

      Ceza Muhakemesi Kanunu madde 75 uyarınca, soruşturma evresinde şüphelinin beden muayenesi gerekiyor veya vücudundan örnek alınması gerekiyorsa Cumhuriyet Savcısının bu kararı hâkimden talep etmesi gerekmektedir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde bu kararı Cumhuriyet savcısı da verebilecektir (CMK 75/1). Soruşturma evresinde şüpheli dışındaki diğer kişilerin beden muayenesinin yapılması veya vücutlarından örnek alınması için de hâkim kararına ihtiyaç vardır. Yine gecikmesinde sakınca bulunan hal varsa bu kararı Cumhuriyet savcısı da verebilecektir (CMK 76/1).

       Ceza Muhakemesi Kanunu madde 79 uyarınca, soruşturma evresinde moleküler genetik inceleme yapılması gerekiyorsa, Cumhuriyet savcısının bu kararı hâkimden talep etmesi gerekmektedir.

      Ceza Muhakemesi Kanunu madde 83 uyarınca, soruşturma evresinde keşif yapılması gerekiyorsa, bu işlem kural olarak hâkim tarafından yapılır. Ancak gecikmesinde sakınca bulunan bir hal varsa keşif, Cumhuriyet savcısı tarafından da yapılabilecektir (CMK 83/1). Ceza Muhakemesi Kanunu madde 100 uyarınca tutuklama kararı ve madde 109 uyarınca adli kontrol kararı sadece hâkim tarafından verilebilecektir. CMK madde 116 uyarınca verilecek olan arama, madde 127 uyarınca verilecek olan el koyma ve madde 129 uyarınca verilecek olan postada el koyma kararlarına hâkim tarafından karar verilmektedir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde bu kuralın istisnaları mevcuttur.

       İfade etmek gerekir ki, soruşturma evresinde hâkim kararına başvurulmasını gerektiren işlemlerin çokluğu karşısında iddianamesi iade edilebilen, bu anlamda soruşturmanın sorumluluğu kendisine fatura edilen Cumhuriyet savcısının yetkilerinin daha fazla olması gerekmektedir.

      2.2.2. Soruşturmanın Sulh Ceza Hâkimi Tarafından Yapılması

      Suçüstü hâli ile gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, Cumhuriyet savcısına erişilemiyorsa veya olay genişliği itibarıyla Cumhuriyet savcısının iş gücünü aşıyorsa, sulh ceza hâkimi de bütün soruşturma işlemlerini yapabilir. Kolluk âmir ve memurları, sulh ceza hâkimi tarafından emredilen tedbirleri alır ve araştırmaları yerine getirirler (CMK 163/1).

      Görüldüğü üzere sulh ceza hakiminin iddia makamı olarak her türlü soruşturma işlemlerinin yapılabilmesi için iki halin varlığı aranmaktadır. Birinci hal suçüstü hali ikinci hal ise gecikmesinde sakınca bulunan haldir.

      Suçüstü, i) işlenmekte olan suçu; ii) henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu; iii) fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu ifade etmektedir (CMK 2/1-j).

      Gecikmesinde sakınca bulunan kavramı, CMK’da tanımlanmış değildir. Buna karşılık Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği’nin 4. maddesinde gecikmesinde sakınca bulunan hal kavramı, “Derhâl işlem yapılmadığı takdirde suçun iz, eser, emare ve delillerinin kaybolması veya şüphelinin kaçması veya kimliğinin saptanamaması ihtimalinin ortaya çıkması hâli” olarak ifade edilmiştir. Yukarıda bahsetmiş olduğumuz sulh ceza hakiminin kararının olması gereken hallerin çoğunda, gecikmesinde sakınca bulunan halin varlığı halinde esasen hâkimde olan yetkinin Cumhuriyet savcısına veya emrindeki adli kolluğa devri söz konusu olmaktadır. Yukarıdaki hallerden birinin varlığı, tek başına, sulh ceza hakiminin Cumhuriyet savcısının yerine geçip soruşturma işlemlerini yapması için yeterli değildir. Ayrıca, Cumhuriyet savcısına erişilememesi veya olayın genişliği itibarıyla Cumhuriyet savcısının iş gücünü aşması gerekmektedir. Dolayısıyla ilk olarak yetkili Cumhuriyet savcısına telefon, faks vb. iletişim araçlarıyla ulaşılmaya çalışılmalı, son çare olarak bu maddeye başvurulmalıdır. Aksi halde söz konusu madde, getiriliş amacına uygun kullanılmamış, başka bir ifadeyle kötüye kullanılmış olacaktır. Cumhuriyet savcısına ulaşılmakla birlikte, olay genişliği itibariyle savcının iş gücünü aşmıyorsa sulh ceza hakimi bu yetkiyi kullanamayacaktır. Örneğin, yerleşim yerinde aynı anda birden fazla olay gerçekleşmesi halinde, savcının tüm olaylara yetişmesi beklenemeyeceğinden böyle bir durumda sulh ceza hakimi CMK 163 gereğince savcının yapacağı tüm soruşturma işlemlerini yapabilecektir.

      Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 23/2 maddesi uyarınca, “Aynı işte soruşturma evresinde görev yapmış bulunan hâkim, kovuşturma evresinde görev yapamaz”. Bu durum sulh ceza hâkimi açısından bir yargılama yasağı oluşturmaktadır.

      3. KORUMA TEDBİRLERİ

      Ceza muhakemesinde karar vermeye yetkisine sahip merciler tarafından, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde başvurulan, hükmün verilmesinden önce bazı temel hak ve özgürlüklere müdahale edilmesini gerektiren geçici kanuni çarelere koruma tedbirleri denilmektedir. Ceza Muhakemesi Kanunumuzda birçok koruma tedbirine yer verilmiştir. Bunlar, yakalama, gözaltı, tutuklama, adli kontrol, arama, el koyma, şirket yönetimi için kayyım tayin etme, iletişimin denetlenmesi, gizli soruşturmacı ve teknik araçlarla izleme tedbirleridir. Çalışmamızın kapsamı bakımından önem arz eden koruma tedbiri tutuklamadır. Bu nedenle aydınlatmaya çalıştığımız husus tutuklama tedbiri bakımından incelenecektir.

      3.1. Tutuklama

      3.1.1. Tutuklama Kavramı

      Tutuklama, suç işlediğine dair hakkında kuvvetli şüphe bulunan kişinin özgürlüğünün, ceza muhakemesi yapılabilmesi, muhtemel bir mahkûmiyet hükmünün infazının sağlanabilmesi veya delillerin karartılmasının önlenmesi amacıyla, kesin hükümden önce hakim kararıyla kısıtlanmasıdır. 1982 Anayasası’nın 19. maddesinin 3. fıkrasında “Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir.” hükmüne yer verilerek, tutuklama tedbirinin zorunlu hallerde ve bazı koşullar altında uygulanabileceği ifade edilmiştir.

      3.1.2. Tutuklamanın Koşulları

      Tutuklama kararı verilebilmesi için üç şartın birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Bunlar, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması, bir tutuklama nedeninin varlığı ve ölçülülük ilkesine uyulmuş olmasıdır (CMK 100/1).

      3.1.2.1. Kuvvetli Suç Şüphesinin Varlığı

        Şüpheli veya sanığın tutuklanabilmesi için, ilk olarak kuvvetli bir suç şüphesinin olması gerekmektedir. Bu kuvvetli şüphe ise somut delillere dayanmalıdır (CMK 100/1). Tutuklama, kişi özgürlüğüne müdahale eden en ağır koruma tedbiri olduğundan, kanun koyucu, makul veya yeterli bir şüpheyi aşan kuvvetli bir şüphe aramaktadır.

        Kuvvetli şüphe, kişinin suçu işlediği hususunda yüksek bir ihtimali ifade eder. Sadece kamu davasının açılması için aranan yeterli şüphenin varlığı halinde soruşturma evresinde tutuklama kararının verilememesi gerekmektedir. Bununla birlikte yeterli şüphenin, soruşturma evresinin sonunda ulaşılabilen bir değerlendirmeyi ifade ettiği,  kuvvetli şüphenin ise soruşturmanın o andaki durumuna göre değerlendirildiği gözden kaçırılmamalıdır.

        Tutuklama kararı verilebilmesi kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller arandığından, hipotetik deneyimlere ve akıl yürütmelere dayanılarak tutuklama kararı verilemeyecektir.

        3.1.2.2. Tutuklama Nedenlerinden Birinin Varlığı

          Tutuklama kararı verilebilmesi için, kuvvetli suç şüphesinin yanında kural olarak tutuklama nedenlerinden birinin de varlığı aranmaktadır. Tutuklama nedenlerinden ilki “Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların” varlığıdır (CMK 100/2-a). Bu kaçma şüphesi değerlendirilirken, kişinin karakteri, ahlaki yapısı, evi, malvarlığı, mesleği ve aile bağları gibi kriterlere bakılmalı, kaçma şüphesini gösteren somut olgulara ulaşılmaya çalışılmalıdır. Tutuklama nedenlerinden ikincisi ise “Şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme ya da tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyor” olmasıdır (CMK 100/2-b). Bu iki hal dışında kanun koyucu, CMK madde 100/3 hükmüyle bazı suç türleri açısından kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeninin varsayılabileceğini hüküm altına almıştır.

          3.1.2.3. Ölçülülük

            İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez (CMK 100/1). Koruma tedbirlerinin tümünde olduğu gibi, tutuklama kararı verilirken de amaç ile araç arasında bir orantılılık olması gerekmektedir. Bunun yanı sıra kanun koyucu bazı durumlar açısından tutuklama yasağına da yer vermiştir. CMK madde 100/4’e göre “Sadece adlî para cezasını gerektiren suçlarda veya vücut dokunulmazlığına karşı kasten işlenenler hariç olmak üzere hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez”. Yine CMK 101/1’e göre ise tutuklama kararı verilebilmesi için adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını gösteren hukuki ve fiili nedenlerin bulunması gerekmektedir. Bu anlamda tutuklama kararı ikincil nitelikte bir tedbirdir.

            3.1.3. Tutuklama Kararı

            3.1.3.1. Tutuklama Kararı Verilmesi İstemi

            Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından karar verilir (CMK 101/1). Sulh ceza hakiminin re’sen tutuklama yetkisi yoktur. Cumhuriyet savcısı tutuklama isteminde bulunurken, bu istemini mutlak surette gerekçelendirmeli ve neden adli kontrol isteminde bulunmadığına ilişkin hukuki ve fiili gerekçelere yer vermelidir (CMK 101/1). Tutuklama istemi üzerine sulh ceza hakimi şüphelinin tutuklanmasına, tutuklama reddine veya adli kontrol uygulanmasına karar verebilecektir. Cumhuriyet savcısı, adli kontrol isteminde bulunduğunda ise sulh ceza hâkimi tutuklama kararı veremeyecek, sadece adli kontrol veya adli kontrol isteminin reddine ve şüphelinin serbest bırakılmasına karar verebilecektir. Belirtmek gerekir ki Cumhuriyet savcısının şüpheliyi tutuklamaya sevk etme konusunda bir takdir yetkisi vardır. Savcı, yaptığı inceleme ve araştırma neticesinde tutuklama kararı verilebilmesi için aranan şartların bulunmadığı kanaatinde ise tutuklama istemeyecektir.

            3.1.3.2. Tutuklama Kararının Verilmesi

            1982 Anayasası’nın 19. maddesinin 3. fıkrasında “Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir.” hükmüne yer verilerek, tutuklama kararının yalnızca hâkim tarafından verilebileceği ifade edilmiştir. Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tutuklama kararına bağımsız ve tarafsız bir hâkimin karar vermesi gerektiği görüşündedir. CMK madde 101/1 uyarınca, soruşturma evresinde tutuklama kararı vermeye yetkili merci sulh ceza hakimliğidir. Bu sulh ceza hakimliği, suçun işlendiği yer sulh ceza hakimliğidir.

            3.1.3.3. Tutuklama İstemindeki Sevk Maddesi

            Yukarıda soruşturma evresinin asıl sahibinin Cumhuriyet savcısı olduğunu belirtmiştik. Soruşturma evresinde sulh ceza hakiminin tutuklamaya karar verebilmesi için Cumhuriyet savcısının istemde bulunması gerekli ve zorunludur. Ancak burada çözüme kavuşturulması gereken hukuki bir problem vardır.  Sulh ceza hâkimi, Cumhuriyet savcısının tutuklama isteminde belirttiği suç maddesiyle (sevk maddesiyle) bağlı mıdır? Başka bir ifadeyle, sulh ceza hakiminin, Cumhuriyet savcısının yaptığı hukuki nitelendirmeyi değiştirme yetkisi var mıdır?

            Meseleye yanıt ararken, CMK’da Cumhuriyet savcısının yaptığı hukuki nitelendirmeye ilişkin hükümlerden faydalanmakta yarar görüyoruz. CMK’nın 170/3-h maddesinde, Cumhuriyet savcısının görevli ve yetkili mahkemeye hitaben düzenlediği iddianamede yüklenen suç ve uygulanması gereken kanun maddelerini göstermesi gerektiği düzenlenmiş ve CMK 174/2’de suçun hukuki nitelendirilmesi sebebiyle iddianamenin iade edilemeyeceği açıkça hüküm altına alınmıştır. Doktrinde bazı yazarlar savcının takdir hakkının bulunduğu hususların iade gerekçesi oluşturmayacağı görüşü savunmakta iken, bazı yazarlar ise mahkemenin de savcının takdir ettiği hususları takdir edip, değerlendirme hakkı olduğunu savunmaktadır. Bizde yukarıda bahsettiğimiz meselenin çözümü noktasında bu iki görüşten yararlanmayı doğru buluyoruz.

            Sulh ceza hakiminin, Cumhuriyet savcısının tutuklama isteminde belirttiği sevk maddesini değiştirebileceği görüşüne göre, hâkim, savcının takdir yetkisiyle bağlı olmayacak, somut vakanın hangi suç tipini ihlal ettiğini kendisi de tayin edebilecektir. Başka bir anlatımla hâkim, şüphelinin durumunu sadece savcının tutuklama sevkiyle belirlemeyecek, soruşturma dosyasını da inceleyebilecektir. Belirtmek gerekir ki sulh ceza hâkimi, bu kararında sevk maddesini değiştirme nedenini gerekçelendirmekle yükümlüdür (CMK 34/1). Kaldı ki bu görüş, CMK madde 101/5 ile getirilen itiraz kurumunun getiriliş amacıyla da bağdaşmaktadır. Şöyle ki, CMK madde 267 vd. uyarınca Cumhuriyet savcısı, sulh ceza hakiminin tutuklama kararında belirttiği sevk maddesinin yanlış olduğu kanaatinde ise hukuki ve fiili gerekçelerle bunu yapacağı itirazda belirtebilecek, böylelikle suç vasfına yönelik kullandığı takdir yetkisi hukuken himaye altına alınmış olacaktır. Kaldı ki itiraz kurumunun getiriliş amacı da sulh ceza hakiminin vereceği kararlarda keyfi davranmasının önüne geçilmesidir. Kararına itiraz edilen sulh ceza hâkimi ise itirazı yerinde görürse kararını düzeltecek, yerinde görmezse en çok üç gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie (asliye ceza mahkemesine) gönderecektir (CMK 268/2).  Böyle bir durumda Cumhuriyet savcısının itirazını, CMK madde 268/3-b uyarınca asliye ceza mahkemesi inceleyecek ve tutuklama konusu olayın hangi suç tipini ihlal ettiğini CMK madde 271/4 uyarınca kesin olarak belirleyecektir.

            Sulh ceza hakiminin, Cumhuriyet savcısının tutuklama isteminde belirttiği sevk maddesini değiştiremeyeceğini savunan görüşe göre ise, sulh ceza hâkimi, savcının tutuklama isteminde belirttiği sevk maddesiyle bağlı olacaktır. Kaldı ki, Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi neticesinde suçun işlendiğine dair yeterli şüphe elde ederek düzenleyeceği iddianamede sulh ceza hakiminin tutuklama kararı verdiği suç tipiyle bağlı olmayacaktır. CMK madde 38/A uyarınca her türlü ceza muhakemesi işlemlerinde Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılmakta ve bu sistem üzerinde, soruşturma işlemleri kısmında mevcut “suç bilgilerini güncelle” bölümünden şüphelinin işlemiş olduğu suç türü güncellenebildiğinden Cumhuriyet savcısı düzenleyeceği iddianamede kendi takdir ettiği sevk maddesini yazabilecektir.

            Görüşümüze göre, sulh ceza hâkimi, hukuki ve fiili gerekçelerini belirtmek koşuluyla şüpheliyi Cumhuriyet savcısının istemde bulunduğu sevk maddesi dışında bir suçtan dolayı tutuklayabilmelidir. Hâkimin olayları değerlendirmesi temelinde, vicdani hukuk anlayışı ile bağımsız olarak yargısal işlevini yerine getirme düşüncesi yatmaktadır. Burada şüpheliye yeni suç maddesi ile ilgili ek savunma hakkı tanınması da gerekmektedir. Dolayısıyla hâkimin soruşturma dosyasını inceleyip değerlendirmesi ve bunun neticesinde başka bir sevk maddesiyle şüpheliyi tutuklaması mümkündür.

            4. SONUÇ

            İnsan özgürlüğüne en ağır müdahale konumunda bulunan tutuklamaya karar verilirken gerek istemde bulunan Cumhuriyet savcısının gerekse karar verecek sulh ceza hakiminin, tutuklama gerekçelerini sağlam temellere dayandırması gerekmektedir. Uygulamada sıkça karşılaşılan “suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu dikkate alındığında” gibi matbu ifadelerden kaçınılmalıdır. İnsan özgürlüğünün karşılığının maddi bir karşılığı olmadığı dikkate alınmalı, her olay kendi içerisinde değerlendirilmelidir.

            Cumhuriyet savcısı şüphelinin hem lehine hem aleyhine olan delilleri toplamalı, tutuklama isteminde bu delilleri fiille ilişkilendirmeli sevk maddesini de ona göre takdir ve tayin etmelidir. Sulh ceza hâkimi de Cumhuriyet savcısının istem yazısıyla yetinmemeli, birinci elden kendisi de soruşturma dosyasını incelemeli, vicdani kanaatini buna göre oluşturmalıdır.

            Tüm bu evrede şüphelilerin ceza hukukunda uzman bir avukattan hukuki destek alması, hak kayıplarının önüne geçilebilmesi için elzemdir.

            Av. Kazım ARSLAN

            KAYNAKÇA

            Case of Schiesser v Switzerland. https://www.hudoc.echr.coe.int (erişim tarihi: 19.12.2021).

            Ceza Muhakemesi Kanunu. 25673 No’lu ve 17.12.2004 Tarihli Resmi Gazete.

            İnci, Z.Ö. (2016). “Ceza Muhakemesi Hukukunda Cumhuriyet Savcısı ve Sulh Ceza Hâkimi    (soruşturma makamları) Arasındaki Gri Alan: Gecikmesinde Sakınca Bulunan Hal Kavramı ve Soruşturma Evresinde Temel Haklara Müdahale Sorun”.  Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2016, 65(4): 1997-2046.

            Öztürk, B., Eker Kazancı B. ve Soyer Güleç, S. (2013). Ceza Muhakemesi Hukukunda Koruma Tedbirleri. Seçkin Yayıncılık, Ankara.

            Soruşturma, http://www.tdk.gov.tr (erişim tarihi: 16.12.2021).

            Şahin, C. (2013). Ceza Muhakemesi Hukuku. Seçkin Yayıncılık, Ankara.

            Ünver, Y. ve Hakeri, H. (2013). Ceza Muhakemesi Hukuku. Adalet Yayınevi, Ankara.

             Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği. 29044 No’lu ve 28.06.2014 Tarihli Resmi Gazete.

            Yenisey, F. ve Nuhoğlu A. (2016), Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara.

            Deneyiminizi daha iyi hale getirmek için bu web sitesinde çerezleri kullanıyoruz. Devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş oluyorsunuz. (Çerez Politikası Aydınlatma Metni)